5
Mimarlığa her gün yeniden putlar, tabular üretiyoruz. Bu putlara inanıp, onların üstün olgular olduğu yanılsamasını yaşıyoruz. Bu putlaştırma, sadece mimarlar tarafından değil, mimarlık ortamının tüm aktörleri tarafından yapılıyor.
Mimarlığa dair herkesin kendi düşünce bulutuna sahip olması bir çeşitlilik olarak görmeyiz. İnanılan tek ve yüce bir mimarlık olduğuna ve evrenin bunun etrafında döndüğünü varsayarız. Bu düşünce farklılıklara olan bakış açımızı ortaya çıkarır, bizden başka olanı, farklı olanı kabullenmeyiz. Ne kadar kolay bir cümledir “Peki, bu mimarlık mı?”
Mimarlığın farklı pratiklerini araştırmak, başka açılardan bakabilmek önemli. Putlaştırdığımız mimarlık hikayesi, dokunulmaz, kaba saba bir durum ortaya çıkarıyor. Belki de o yüzden herkes mimarlıkla hemhal olamıyor. Mimarlığa dair muhafazakarlıklarımız var, mimarlığın en iyisini mimarların bildiğine kesinlikle inanıyoruz bunun yanında bir binanın ne iyi nasıl olacağını sadece mimarın bilebileceğini, bir mekana yapılacak müdahalenin en doğrusunun mimarın yapabileceğini düşünüyoruz. Bu örnekler kolaylıkla çoğaltılabilir.
Evet, mimar bunları yapmayı bilir, ama bu bilgi kanun niteliğinde asla değişmez ve değiştirilemez değildir. Bu inanç sistemi mimarlığı başka kapılara kapatır, gittikçe yalnızlaşan bir pratik haline getirir. Hem de tüm bunları yaparken, “Ama ben çok doğru söylüyorum, kimse beni anlamıyor.” veryansınları ile yapıp , kendimize dönüp bakmıyoruz. Konuşmuyoruz, tartışmıyoruz görmezden geliyoruz.
Üstünden oldukça vakit geçmesine rağmen, Boğaçhan Dündaralp’in Mimarlar Odası Bursa şubesi tarafından düzenlenen “Türkiye Mimarlığını Sorguluyor!” panelindeki konuşmasından bu doğrultuda bahsetmek istiyorum. Dündaralp konuşmasında şunları dile getiriyor :
“Birbirini dinlemekten yıllarca bıkmamış bir kuşak olarak herhalde kendine sunulmuş bu fırsatı iyi değerlendirecek, eserlerinden çıkardıkları dersleri bizlerle paylaşacaklar diye umuyorum. Mimarlık eğitimimi de kapsayan yaklaşık 20 yıllık süreçte aynı serzenişleri, tartışmaları ve yaklaşımları dinleyen biri olarak “tartışıp, beklemekten”öte bir yere adım atılamadığını yeterince gözlemlemiş olduğumu hissediyorum. Yıllardır biz mimarların konuştuğu ve tartıştığışeylere anlam veremiyorum. Yapamadıklarımız için kanunlar, yönetmelikler, düzenlemeler kurallar talep ediyoruz. Hatta bunlar olmadan mimarlığın düzeleceğine dair umudumuz bile yok.”
Ve şöyle devam ediyor :
“Tarihin ürünü olan mekan ve onun üretimini sağlayan siyasi, toplumsal, ekonomik ve teknik stratejilerin, süreçlerin içinde kendini, ‘praxis’ini sadece teknik alana hapsetmiş ya da hapsedilmeye zorlanan ‘mimar’ rollerini ve “mimarlık” anlayışını kabul etmiyorum.
Doğanın da siyasallaştığı, bilinçli bilinçsiz stratejilerin kurbanı olduğu bir ortamda doğa, insan, hayat ve birlikte yaşam olanaklarının olmadığı bir mimarlık yapmak istemiyorum.
Acaba neden hiçbir meslektaşımın söyledikleri ilgimi çekmiyor?” [1]
Boğaçhan Dündaralp’in bu metnine bir kaç açıdan bakmak mümkün. Öncelikle metnin içeriğine dair, metin hakimiyet kuran, sabit durmaya inanmış, kendi arasına sıkışmış ortama dair ciddi bir eleştiri yapıyor ve bu eleştiri oldukça açık ve dürüst şekilde kendini gösteriyor. İkinci ise, mimari üretimin içinde olan bir mimarın, mimarlığın hazır rollerine karşı çıkışını görüyoruz, tam da mimarlık dinine inananlara dair bir karşı çıkış, sizin inandıklarınıza inanmıyorum diyor.
Alıntıladığım son cümle ise bence meseleyi daha görünür şekilde ortaya çıkarıyor. Bence bu metnin en radikal kısmı, bu kısır ortamdan çıkan bir ses olması. Bu ses o kadar az çıkıyor ki, bu tip seslerin daha fazla çoğalmasını daha çok konuşulmasını diliyor insan. Bu seslerin çoğalması ama bir yandan da yeni putlar oluşturmaması gerekiyor. Eleştirel zemine böyle ulaşıp yeni sözler söyleme şansı bulacağımıza inanıyorum. 2015 yılı, yeni sözler üretebildiğimiz, farklılıklarla iletişim kurabildiğimiz bir yıl olsun.
Bu yazıyı Oğul Öztunç’un Archiprix Türkiye[2] yarışmasında birincilik alan projesiyle[3] tekrar hatırlattığı Hans Hollein’in manifestosunun son cümlesi ile bitirmek istiyorum.
“All are architects. Everything is architecture.”
Originally published at nosyopsis.tumblr.com.