Member-only story
Dünyayı bir arada tutan ne diye soracak olursanız, bunun en maddi cevabı su olabilir. Bizi bir arada tutan, hayatın her noktasına dokunan bir madde olarak kendine yer bulur.
Bugüne kadar yaşadığım, seyahat ettiğim şehirlerin hiç birinde susuz kalmadım, deniz özlemi de çeksem suyun başka hallerini de tanıdım. Kimi zaman bir nehir oldu, kimi zaman bir göl, kimi zaman kaynaktan çıkan kuraklığın ortasındaki doğal maden suyu.
Uzun yıllardır üzerine sınır dediğimiz hayali çizgileri çizerek yaşadığımız toprakları, bizim çizdiğimiz çizgiler bölse de bir arada tutan bir gerçek var, o da su. Su dünyanın tüm şehirlerini, kasabalarını, köylerini toprağın altından olsun, havadan olsun birbirine karıştırıyor. Bir yerden alıyor diğerine taşıyor. Tahayyülümüzde tüm denize kıyısı olan şehirleri birbirine nasıl bağlıyorsak, denizsiz olanlarda birbirleri ile buluşuyor.
Bir Üsküdar çocuğu olarak, deniz ile tanışıklığım çocukluk yıllarıma dayanıyor. Üsküdar’ın tüm sokakları denize çıkar , bu cümleyi yıllarca büyüdüğümü Kadıköy için de kullandık herhalde Kadıköy daha havalı diye. Oysa Üsküdar Salacak sahili, İstanbul’un melankolisini yaşamak için birebir, boğaza bakılıp iç geçirilen, tam bir “Seni yeneceğim İstanbul!” Haykırma noktası. Bir de Harem’e doğru gidip, tarihi yarımada izlenirse nostaljinin dibine vurulabilecek şahane bir nokta.